Beyoğlu’nda Yükselen Bir İnci: Hagia Triada Kilisesi
:: Musidio :: İlgi Alanları :: Sanat & Arkeoloji
1 sayfadaki 1 sayfası
Beyoğlu’nda Yükselen Bir İnci: Hagia Triada Kilisesi
Asıl adıyla yani “Hagia Triada” olarak anılan Ortodoks kilisesi olan yapı Beyoğlu’nda tüm zerafetiyle bir inci gibi yükseliyor.
Taksim Meydanı’nın güneybatısındaki Sıraselviler Caddesi ile İstiklal Caddesi’nin kesiştiği üçgende, Meşelik Sokak’ta yer alıyor. Adı “Kutsal Üçleme” denilen “Teslis” anlayışını simgeler, kutsal üçlü olan ‘Baba, Oğul ve Kutsal Ruha’ ithaf edilmiş bir kilisedir.
Kilisenin yapım aşamalarından bahsedecek olursak, Patrik IV. Dionisios’un 1672’de cemaatin mezarlık ihtiyacı için Mehmet Çelebi’nin tarlasını, İoannis Topazi adına satın alarak bir bölümünü hastane diğer bir bölümünü de mezarlık olarak düzenlediğini bilmekteyiz. “Beyoğlu Ospitali” adı ile tanınan hastane binası ilerideki yıllarda “Stavrodromi Veba Hastahanesi” olarak kullanılmıştır. Bugün hastane yapısının bulunduğu yerde Fransız Konsolosluğu yer almaktadır. Başlangıçta, Rum mezarlığının içine ise Ayia Yorgi’ye ithaf edilmiş ahşap bir kilise yapılmıştır. Tanzimat’ın ilanından sonra bu ahşap kilise yıkılmış, yerine Zapyon Kız Lisesi inşa edilmiştir. Ayrıca mezarlığın bir kısmı kaldırılarak 13 Ağustos 1867’de bugünkü Ayia Triada Kilisesinin inşasına başlanmıştır. 13 yılda tamamlanan yapı, Patrik III. İoakim (1878-1884) zamanında, 14 Eylül 1880 tarihinde ibadete açılmıştır
Kilisenin giriş cephesinin her iki yanında dört katlı simetrik çan kuleleri bulunmaktadır. İnsanlığın var oluşundan günümüze kadar yapılmış dini yapılar, bazı kişiler tarafından işletilmesi gereken bir işleve sahip oldukları için genellikle lojman,okullar ve idari binalar ile beraber karşımıza çıkar. Temizlik işleriyle ilgilenenler, rahipler veya ruhban sınıf adını verdiğimiz önemli dini kişiliklerin konaklaması için yapılmış lojman benzeri meskenler ve bazı idari yapılarla bu kilisede de karşılaşmaktayız. Hatta bu kilisede “Odigitriya” adı ile bilinen bir Rum ilkokulu da bulunmaktadır.
Malzeme olarak düzgün kesme taş ile inşa edilmiş olması da göze çarpan bir nokta. Bir yapıyı, süslemeyi abartmadan asil göstermenin diğer bir yolu da güzelliği sadelik ile yakalamaktır ve aslında kesme taş malzeme de bunu sağlamakta fazlasıyla yardımcı olan bir unsurdur. Burada da güzel bir örneği ile karşımıza çıkmaktadır. Yapının asıl bölümünde, yüksek ve fazlaca gösterişli bir kubbe bulunmakta ve bu kubbe kasnağında on iki yarım yuvarlak kemerli pencere yer almaktadır. Aslına bakarsanız, bu pencerelerin sayısının da sembolik bir anlamı var. On iki sayısı, İsa’nın son akşam yemeğine katılan ve İsa’nın şarap sunduğu 12 kişiyi; çarmıha gerilerek öldürüldükten sonra Hristiyanlığı yaymak adına uzak diyarlara giden ve gittiği bu diyarlarda da ya çarmıha gerilerek ya kafası kesilerek ya zehirle ya da canlı canlı derisi yüzülerek can veren 12 Havariyi simgelemektedir. Aslında Tanzimat Fermanı’nın ilanına kadar İslam’ı temsil ettiği düşünülen kubbe yapımı, Osmanlı zamanında kiliselerde yasaktı fakat Tanzimat Fermanı sonrasında bu yasak kaldırıldığından 1856 sonrası kiliselerinde kubbeler daha sık karşımıza çıkmaktadır. Ressam Sakellarios Maglis tarafından yapılan, kiliselerin olmazsa olmazları Aziz İsa ve Meryem tasvirleriyle kubbede fazlasıyla karşılaşmaktayız. Mermer süslemeler ise Aleksandros Krikelis’e aittir.
XVIII.yüzyıl Avrupa mimarisi özellikleri barındıran yapı günümüzde de ziyarete açıktır.
Eros- Yetkili
- Nerden : Trabzon- İstanbul- Çanakkale
:: Musidio :: İlgi Alanları :: Sanat & Arkeoloji
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz